Merhaba arkadaşlarım, canlarım, dostlarım…
Uzun zaman oldu İstanbul gezimizi yazamayalı, kermesler, etkinlikler, dönüş yorgunluğumuz, BELMEK sergimiz, o bu ve de şu derken, zaman öyle bir geçti ki :D... İnanın, tüm yorgunluğumuza rağmen değdi, lafı fazla uzatmadan başlayayım anlatmaya. Yalnız baştan söyliyim bayağı uzuuuuun bir post bu :D roman gibi :D, sonuna kadar okuyun derim ben...
Adana’dan sevgili Neslihan ile bir gün geçirdikten ve Atölye Beyaz’ın sergisinden sonra (burada ve burada anlatmıştım) ertesi sabah İstanbul yolculuğumuz için hazırlıklarımızı tamamladık, yemeğimizi hallettik derken evden geç çıktık. Akşamüzeri Murat'ın İzmit'teki arkadaşlarına hem bebek görmeye (ne tatlı maşallah bir görseniz) hem de başsağlığına uğradık.
Yoldayken sevgili Banu Ablayı (Banuca) aradım “müsaitsen sana uğramak istiyoruz” diye, o da sağolsun “bizde kalın, gitmeyin bir yere”
deyince tam anlamıyla postu serdik :D Gece bir buçuğa kadar sohbet
muhabbet derken geceyi Bavyera tarzında bir ahşap evde geçirdik, yağmur
ve gök gürültüsü içerisinde orman havasını çekerek uyuduk. Sohbetin
kalanını sabah yaptık, sis kadar bizde bir türlü kalkmak istemiyorduk
ama yolcu yolunda gerek dedik, sisler içerisinde yola koyulduk. Her şey
için teşekkür ederiz Banu abla ve Solmaz teyze, her şey gönlünüzce
olsun, “Sizi Seviyoruz”…
İzmit’ten geldik İstanbul'a :D İlk olarak Miray (Miray's Handmades) ve eşiyle Via Port'ta buluştuk, kahve eşliğinde uzun ve tatlı bir sohbete koyulduk. Fikir alışverişinde bulunduk, güldük, eğlendik hobidaşımla :D. Ayrıca Miray ile daha sonra eğlenceli ve enteresan olaylarımız da oldu :D Ne güldük ama :D
Miraylardan ayrıldıktan sonra Kurtköy'de oturan Şule'ye (Ladygreenriver) uğradık, eşlerimiz de tanışsın istiyorduk onun için hafta sonu görüşelim istedik, sağolsun onlar da bizi bırakmadılar. Hatta Yaren'in Hobileri blogunun sevimli dahibesi Emine'de benimle tanışmak için Şule'lere gelmiş sağolsun. Sohbet, muhabbet, hobi, boya, ıvır, zıvır derken arada akşam oturmasına ve ikiz bebek görmeye doktor arkadaşlarımıza gittik. Uzun zamandır görüşememiştik, sohbet, muhabbet ve bebişleri görelim derken tadına doyamadan geri Şuleciğime döndük. Eh İstanbul’da hiçbir şeyin tadına doyamıyorsunuz, hayat hep koşturmaca orada, vallahi üzülüyorum :D Şuleciğim ile yine sohbet, hobiler, el emekleri derken gecenin körü oldu ama sohbete doyamadık tabii :D Kahvaltıdan sonra hediyeleşme ve vedalaşma yaptıktan sonra öğlene doğru Avrupa tarafına doğru yola çıktık. Herşey için teşekkür ederiz Şulecim, her şey gönlünüzce olsun, “Sizi Seviyoruz”…
Avrupa tarafına geçince ilk olarak Beşiktaş'ta bir kafenin üst katını atölye olarak kullanan sevgili Serpil Abla'nın (Hobiler) yanına uğradık, çok tatlı ve gülümseyen yüzüyle kalbinin de güzelliğini gösteren biri, canım benim :D O sırada ahşap boyama yapan Hobiye Doğru blogunun güzel sahibi Şehri hanım ve diğer arkadaşlarla tanıştık. Kahve eşliğinde, sohbet muhabbet derken yanlarından ayrıldık. Ablacım iyi ki tanımışım seni, her şey için teşekkürler. Sevgiyle, mutlulukla kal…
Serpil abladan ayrıldıktan sonra Ortaköy'e uğrayalım boğaz havası alalım dedik, dedik ama Yiğit kucağımda uykuya dalınca sahilde kala kaldık. Bu arada boğaz turu yapan bir tekne yanaşınca, söylemesi ayıp hadi kumpirimizi teknede boğaz turu yaparken yiyelim dedik, ohhh güzelde ettik valla ne yalan söyleyeyim :D O bir saatlik boğaz turu iyi geldi, İstanbul’un diğer güzelliklerini de bu sayede gördük :D
Eşime fotğraf çekerken çekildiğinin farkında değil :D |
Oradan ekmek kutusu siparişi veren sevgili Songül'le buluşacaktık, onlarında Beşiktaş'ta olduğunu öğrenince tekrar döndük Beşiktaş'a, aynı sokakları o kadar çok dolandık ki artık gözü kapalı bulabiliriz yolumuzu :D Derken Songül ve eşi ile buluştuk, sohbet ettik, kahve içtik, ekmek kutusunu teslim ettim arkadaşıma (çok beğendi, o yüzündeki ifade her şeye değiyor inanın) konuşacak o kadar çok konu vardı ki, güzel bir akşam geçirdik onlarla, iyi ki tanımışım seni Songül :D. Yalnız şeker tadında muhabbet etmekten resim çekmeyi unutmuşuz :D
Ve akşam kalacağımız TEİAŞ Etiler Konukevine doğru çıktık yola, Murat'ın cep telefonundaki navigasyona bakarak yol bulmaya çalıştık. Nedense Konukevi değilde tarife göre Ak Merkez'e geldik ve sorarak yolumuzu bulalım derken birden kaybolduk, yön kavramı yok oldu, hatalı bir tarif sonucu tek yönlü bir yola (yolun başında hiçbir tabela yoktu bu arada) girdik, eğer taksici bizi uyarmasaydı o akşam belki hayatımızdan bile olabilirdik. Geri yani düz döndüğümüzde köprüden deli gibi akan bir trafikle karşılaştık, saniyelerle büyük bir kazadan kurtulduk, Allah razı olsun o taksiciden. Sonra aklımıza Konukevini yazarak yol tarifi alalım dedik ve 5 dakika sonra bulduk adresi, boşu boşuna geçen 45 dakikaya mı yanalım, yoksa yaşadıklarımıza mı bilmiyorum ama sonuçta sağ salim geldik odamıza...
Ertesi sabah Eminönü kazan biz kepçe, dolanmadığımız sokak ve pasaj kalmadı, güzel malzemeler ve fikirler aldık, yorulduk ama deydi doğrusu. Favori pasajımız olan Şark Han’a gittik tabi ona da bakalım şunu da alalım derken canımız çıkmak istemedi :D Ha bu arada ne mi oldu, şans eseri Nurdan Hanımcığım (Hobi Sepetim) ve ablasıyla karşılaştık, ayaküstü muhabbet ettik. Ablası da Nadideli Eserler blogunun kardeşi gibi güzel sahibesi :D... İstanbul’da tanışmak istediğim bir blogger ve hobidaşımdı çok şükür sürpriz bir şekilde karşılaştık, inanılmaz bir olaydı :D İyi ki tanımışım seni Nurdancım, kocaman kocaman öpüyorum…
Güzel ve yorgun günün ardından sağanak yağmurla birlikte Bahçelievler'e Teyzemize gittik, çay içip yorgunluk attık, yine yağmurun altında Konukevine döndük.
Eşim İstanbul trafiğine epey aşina olmasına ve pek çok yeri tarifsiz bulabilmesine rağmen, bu seyahatimizde hiç gitmediğimiz yerlerde dolandık durduk, sayemde 2 kez yanlış yola girip dolandık , yine aynı yere getirdim ama :D. E suç bende değil, cep telefonuyla navigasyon bu kadar oluyor, normal navigasyon gibi değil tabi, haritadan yol bulmak daha zor, her yerde sağlıklı 3G yok mesela. Ama sözün özü navigasyon inanılmaz bir kolaylıkmış, hepinize tavsiye ederim.
Ertesi sabah güzel bir kahvaltının ardından, kaldığımız yere 5 dakika mesafedeki Ak Merkez'e gidelim dedik. Biraz gezindik, bir güzel bir kahve molası verdik, oğluşumu oyuncaklandırdık :D ve çıktık yolaaaa.
İlk olarak Sapanca'daki Meral Abla'ya (Meral Sanatevi) uğradık. Sohbet, muhabbet edelim, hediyeleşelim, fikirleşelim, birazda yemek yiyelim derken vakit geldi çattı ve tekrar yola koyulduk. Seni çok sevdik Meral abla, her şey için teşekkür ederiz. Ayrıca “şu da güzelmiş, bundan da alıyım senden” derken bana hepsini hediye etti, “olmaz” dedikçe üsteledi Meral abla sağolsun :D… Güzel yüreğine sağlık, her şey gönlünce olsun canım benim... "Sizi çok Sevdik Meral abla, Asiye abla ve güzel Esra :D"
Sırada Adapazarı'ndaki Talha kardeşimizle görüşmeye geldi, muhteşem güzellikteki yeşil Sapanca'yı bırakıp, bir o kadar muhteşem bir orman parkında buluştuk, güzel bir sohbet ve kahvenin ardından tekrar düştük yollara. Sakarya’ya gidince sevgili Sesiber Sibelciğimi hatırlamasam olmazdı, “vaktimiz yok görüşemeyiz ama sesini duymak istedim” diyerek aradım sağolsun davet etti ama adaşımın sesini duymak ta yetti :D Teşekkür ederim sevgili Sesiberim :D
Bu arada eve 70 km kala otobanda bir köpekle karşı karşıya kaldık mı, hem viraj hem yokuş, aşağı inişte miyiz, yağmur ve gecenin karanlığı da cabası mı? Valla verilmiş bir sadakamız varmış, bir sol bir sağ derken kurtardık, ama içimiz dışımıza çıktı, zaten köpek fobimiz vardı, tam tuzu biberi oldu. Sonunda Ankara'ya sağ salim döndük, tüm dostların hatırası kalbimizde, seyahatimizin tadı damağımızda evimize ulaştık çok şükür.
Dediğim gibi uzuuuun bir post oldu bu, buraya kadar okuduysanız hepinize çok teşekkür ederim, okuyamadıysanız da anlayışla karşılarım tabii :D
Görüşmek istediğim ama görüşemediğimiz arkadaşlarım oldu onlarla telefonlaştık, inşallah bir dahaki sefere karşılaşırız canlarımla…
Tüm görüştüklerimize, telefonlaştıklarımıza tekrar tekrar teşekkür ederiz, Ankara'ya yolu düşenlere gönlümüzde kapımızda açık, selam ve sevgilerimizle.